Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi “Lozan Barış Antlaşması”, imzalanmasının 100. yılında tüm yönleriyle tekrar gündemde. Lozan’ın gizli maddeleri var mıydı yok muydu? Başarı mı yoksa bir hezimet mi? Neredeyse yüzyıllık efsane haline gelen bu konular, Altınbaş Üniversitesinde, Cumhuriyetin 100. Yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen söyleşide ele alındı. Söyleşide konuşan Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir” dedi.
Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan’ın yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi, tarihçi Prof. Dr. Sevtap Demirci de söyleşiye konuk olarak katıldı. Prof. Dr. Çağrı Erhan, Musul’un kaybının en çok tartışılan konu olduğunu belirterek, “Musul, Misak-i Milli sınırları içindeydi. Anadolu’nun parçasıdır. Biz oraya Misak-i Millîyi almaya gittik. Atatürk görüşmeler sırasında bundan asla vazgeçmemiştir.” dedi. Prof. Dr. Sevtap Demirci ise Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi ve tapusu olduğunun altını çizerek, Lozan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki açıdan devlet olarak tanınmasını sağladığını anlattı. “Lozan, mülkiyettir. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığın sağlandığı belgedir.” dedi.
Lozan hakkında bilinen yanlışlar
Prof. Dr. Erhan konuşmasında, “Herkesin bildiği yanlış galat-ı meşhur, Lozan’ın gizli maddelerinin olduğu ve 100 yıl sonra kalkacağıdır. Lozan’ın gizli maddesi yoktur. Belgenin aslı, depozitör ülke olan Fransa’dadır. Böyle bir şey olsaydı bugüne kadar patlak verirdi.” dedi. Günümüzde rivayet edilen bir diğer yanlışın da Amerikan Kongresinin Lozan Barış Antlaşmasını onaylamayı reddetmesi olduğuna değindi. Erhan, ABD’nin Lozan’ın tarafı olmadığını, Osmanlı ile hiç savaşmadığını hatırlattı. “Dolayısıyla ABD’nin Sevr’de olduğu gibi Lozan’da imzası yoktur, çünkü taraf değildir. ABD, Türkiye’nin sınırlarını tanıyor ve bugün NATO çerçevesinde de müttefikler. Reddedilen, yine Lozan şehrinde imzalanan, Türkiye -ABD diplomatik ilişkilerinin tekrar başlatılmasına yönelik başka bir anlaşmadır.” diyerek önemli bir hususa parmak bastı.
“İsmet Paşa, savaş kazanmış komutan olarak psikolojik üstünlük sağladı”
Erhan’a göre Lozan, bir sistemdir. Lozan Barış Antlaşması bunlardan bir tanesidir. Boğazlar Sözleşmesi, Mübadele Sözleşmesi, pek çok mektup, konvansiyonlar gibi pek çok detayı vardır. Musul gibi bazı konularda da Lozan’da çözülmemiştir. Atatürk’ün Lozan heyetinin başına savaş kazanmış bir komutanı, İsmet Paşa’yı göndermesi ise psikolojik üstünlük sağlamak içindir. İtilaf Devletlerinin ilk golü burada yediğini ifade eden Erhan, Atatürk’ün, topla tüfekle kazandığın toprağı, masada vermeyeceksin” sözünün de önemli olduğunu vurguladı.
“Kapitülasyonlar, Musul, Ermenistan, 3 kırmızı çizgimiz”
Erhan ayrıca Lozan Heyetine Ankara Hükümeti tarafından 14 maddelik bir talimat listesi verildiğini anlatarak, “3 tane de kırmızı çizgimiz vardı. Birincisi kapitülasyonların kaldırılması. İkincisi Musul. Üçüncüsü de Ermenistan meselesidir. Atatürk, bunlar masaya gelirse, sormana gerek yok, kalk gel demiştir.” açıklamasını yaptı. Tutanaklara baktığınızda İsmet Paşa’nın, “Tarihsel olarak Musul bizimdir ve halk bize bağlı olmak istiyor. Koyun sandığı, referandum yapın. Musul vilayetine bağlı sancaklara Sorun. Kime bağlanmak istiyorlar.” dediğini görüyoruz. Araplar hariç, Türkler, Kürtler iradelerini Türkiye’den yana ortaya koymuşlar. Ama o dönemde bölgede petrol bulunmuş ve bize vermeyecekleri de belli. Lord Curzon, “Bu halk demokrasiden anlamaz, sandığı bomba zannederler” diyerek referanduma yanaşmıyor.” açıklamasını yaptı.
“Telgrafın tellerine kuşlar değil, İngiliz istihbaratı konmuş”
Erhan ayrıca, Ermeni komitacılarının ölüm tehdidi altında süren Lozan görüşmelerinde İngiliz istihbaratının Türk tarafının bütün haberleşmesini izlediğine dikkat çekti. “Bizim haberleşmemiz Köstence üstünden geçen telgraf hatlarıyla oluyordu. Görüşmeler sırasında İsmet Paşa bir şey söyleyecek, Atatürk talimat vermiş. İngilizler, müzakere edelim demeden hemen cevap veriyorlar. Bizimkiler dinlendiklerini o zaman anlıyorlar.” dedi. Bütün bu şartlar altında diplomasinin ideal olanın değil, mümkün olanın alınması sanatı olduğunu belirten Erhan, Lozan için zafer ya da hezimet gibi ifadeler kullanılmasının doğru olmadığını belirtti. “Her şeyi çözen bir antlaşma değildir, bazı konular ötelenmiştir. Lozan hükümlerini, biz daha sonra Montrö Boğazlar Antlaşması ve Hatay ile lehimize bozduk. Bu konular bizim istediğimiz gibi oldu.” diye konuştu.
“Lozan, doğum belgesidir. Hepimizin savunması gerekir”
Prof. Dr. Sevtap Demirci ise, Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi ve tapusu olduğunun altını çizdi. Lozan’ın, T.C’nin hukuki açıdan devlet olarak tanınmasını sağladığını anlattı. “Mülkiyettir. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığın sağlandığı belgedir. Mondros ve Sevr’in yerine konulan ve halen yürürlükte olan, devletlerin eşitliği prensibi üzerine oturtulmuş bir uzlaşıdır. Vatan toprağı olan Musul ise en büyük kaybıdır. Ama bütününe ve içeriğine baktığınızda hepimizin savunması gerekir. Bu sayede uluslararası alanda tam bağımsız Türkiye diye bağırabildik. Büyük bir başarıdır” değerlendirmesi yaptı.
“Her iki taraf için de mutlaka barışla tamamlanmalıydı”
Prof. Dr. Demirci, İngiliz arşivlerinde 6 seneye yakın süren çalışmalarında, bu görüşmelerin mutlaka barışla tamamlanması gerektiğini net bir şekilde gördüğü ifade etti. Türkiye’nin olduğu kadar İngiltere’nin de yeni bir savaşa hazır olmadığını ifade etti. “Ancak belgeler gösteriyor ki bizim tarafımız bunu bilmiyordu. İstihbarat her şeydir fakat burada bizim aleyhimize işledi. Karşı taraf, bizim aksimize Türk tarafının durumunu iyi biliyor, konuyu nereye kadar götürebileceğini belirleyebiliyordu. En çok üzüldüğüm nokta burasıdır.” diye konuştu. İngiltere’nin ABD’den aldıkları borçların baskısı altında olduğunu, İrlanda meselesinin Lozan görüşmelerinin başladığı 1922 yılında patlak verdiğini hatırlattı. “İngiltere’nin, İrlanda’yı sömürge tutabilmesi için orada askeri bir güç barındırması gerekiyordu. Ayrıca pek çok belgede İngiliz Genel Kurmayının, dost bir Türkiye’nin, Rus tehlikesine karşı düşman bir Türkiye’den daha iyi olduğuna değindiğine işaret ettiği görülüyor. Ortak noktamız Hilafet olan Hint Müslümanları meselesi de var. Atatürk’e mektupları var. Para gönderebiliriz, heyetle de sizi temsil edebiliriz gibi. Buna ek olarak İngiltere ve Fransa’nın arası da Almanya savaş tazminatları konusunda açılıyor. Ortadoğu politikasında İngiltere’yi yalnız bırakıyor. Olası bir savaşta İngilizleri desteklemeyeceğini söylüyor. Ancak bu durum Türk tarafınca maalesef bilinmiyordu.” diye konuştu.
“Kapitülasyonlar ve Ermenistan konusunda geri adım atılmadı”
İngiltere özelinde batının en büyük dertlerinin boğazların kontrolü ve Musul petrolleri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Demirci, “Bizim içinde ekonomik bağımsızlığın temeli olan kapitülasyonların kaldırılması ve Ermenistan meselesi iki kırmızı çizgidir. Bunlardan asla bir adım geri atılmadı. Kapitülasyonlar, 19. Yüzyılda Osmanlının kan kaybettiği yıllarda artık sömürü aracına dönüşmüş. Bir Fatih döneminde değilsiniz ve pazarlık gücünüz yok. Adli kapitülasyonlar nedeniyle suç işlemiş adamı yargılayamıyordunuz bile. İkinci çizgimiz de siyaseten Anadolu coğrafyasında asla ve kat-a Ermenistan gibi başka bir siyasi oluşumuna izin verilmemesi. Çok ciddi mücadele edildi ve çiğnetilmedi.”
Musul petrollerindeki rüçhan hakkı meselesi
“Ankara Hükümeti, Musul’u Milletler Cemiyetinde görüşmek üzere erteledi”
Söyleşide Musul konusu özel olarak ele alındı. Erhan, sorunun Lozan’da çözülemediğinin altını çizdi. TBMM Hükümetinin, Misak-i Milli sınırlarında olmasına rağmen Musul’u Türkiye’ye bırakmayan antlaşmayı niye kabul ettiğini açıkladı. “Görüşmeler uzayınca İngilizler, ‘Bu konuyu burada çözemeyeceğiz. Hiç olmazsa barış yapalım. Hepimizin buna ihtiyacı var. Bunu sonra Milletler Cemiyetinde hallederiz.’ diyorlar. Ancak Türkiye, Milletler Cemiyetine üye değil ve başkanı da İngiltere. Yine de sonra çözmek üzere ayrılıyor.” dedi. Erhan, Haliç’te müzakerelerin olduğunu, ikili görüşmelerin 6 ay sürdüğünü kaydetti. Mesele çözülemeyince Türkiye’nin Musul’a girmek üzere sınıra asker kaydırdığını belirtti. O zaman da Hakkari’de İngiliz istihbaratının eseri olan Nasruh-i ayaklanması çıktığını söyledi. Erhan, “O dönemde bir de Şeyh Sait ayaklanması vardır. Bu iki ayaklanma nedeniyle, Türk Ordusu Musul’a müdahale edemedi maalesef. 1926’da da Ankara Antlaşması imzalandı.”
“25 yıl boyunca yüzde 10 rüçhan hakkı var”
Erhan son olarak, Türkiye’nin Musul’u kayıtsız şartsızda bırakmadığının altını çizdi. 25 yıl boyunca Musul petrollerinden yüzde 10 rüçhan hakkı alma kaydıyla imzalandığını belirtti. “1926’dan sonra bu hakka sahiptir. Ancak 1945’e kadar bu hak alınmamış. 1945-1955 arası 10 yıl boyunca almışlar. Ancak 1955’te Irak Bağdat Paktına girdikten sonra biz vazgeçmişiz. Türkiye bütçesinde alacak olarak rüçhan hakkı olarak duruyordu. 1986’da Turgut Özal zamanında o zamanki alacak verecek konuları değerlendirilerek Türkiye kendisi vazgeçti.” şeklinde ifade etti.
Prof. Dr. Sevtap Demirci Türk Heyetinin, Musul’u vatan toprağı diyerek vermeme hususunda sıkı mücadele ortaya koyduğunu vurgulayarak, “Bölgede cirit atan istihbarat elemanlarının, plebisit yapılması durumunda yüzde 90 kaybedeceği yönünde raporları var. Bunlara dayanarak asla referanduma izin vermediler. Heyet bunlarla mücadele etti” açıklamasını yaptı.
Prof. Dr. Sevtap Demirci son olarak Turgut Özal’ın “Bütçeden kaldıralım” yönünde bir beyanatı olduğunu doğruladı. Ancak bu vazgeçme ile hakkın kaybolup kaybolmadığına hukukçuların iyi bakmaları gerekir. Bizim bu konuda yazdığımız bir makalede, Türkiye’nin Musul petrolleri üzerinde hakkı olduğunu ortaya koyduk. Tahsil edilmeyen yılların alacakları, faiziyle hesaplansa Türkiye uçar gider. Tek bir kurşun atılmadan Musul toprağı gitti ama petrollerinin Türkiye’nin üzerinde hakkı vardır.” görüşlerini dile getirdi.