Ulusal Stratejiler Geliştirme Merkezi (USGEM)'nin gerçekleştirdiği toplantının raporunda şu ifadelere yer verildi:
"Bilindiği üzere bir vakıayı değerlendirirken usul; öncesi, ânı ve sonrası ile birlikte tüm tarafların tarafsız bir şekilde gözlemlenmesi ve okunması ile yerine getirilmiş olacaktır. Hukuk, hakkın henüz vakıa gerçekleşmeden tesisi ile ancak mümkün olabilir. Yoksa vakıa gerçekleştikten sonra devreye giren bütünüyle hukuk değil olsa olsa hükümdür, yani en nihayetinde bir çıktıdır, sonuçtur. Hukuk oluştuğunda adalet ve hakkaniyet tecelli etmediyse hüküm başlı başına yanıltıcı olabilir… Aynen Gazze meselesinde de olduğu gibi. “El Kassam Tugayları füze fırlattı, bu nedenle Hamas suçludur” ifadesi bir çıktıdır, sonuçtur, hüküm içerir. Ancak öncesi ile bütünüyle uyumlu olmayan bu tür ifadeler adil bir hüküm özelliği taşımaz, taşıyamaz. Hele ki bu hüküm üzerinden bir katliam asla ve asla gerçekleştirilemez. Bir katliama hiçbir sonuç ayrıca gerekçe olamaz, olmamalıdır.
29 Ağustos 1897 yılında Basel’de Theodor Herzl liderliğinde toplanan 1. Siyonist Kongre ile Dünya Siyonist Teşkilatı resmen ve fiilen kurulmuş ve bu kongre ile Büyük İsrail Devleti hayaline gidilen ilk yol olan Yahudi Devleti Kurulması hedef haline gelmişti. 1917’de yayınlanan ve Siyonist Federasyonuna sunulmak üzere Rothschild'e gönderilen ve Britanya bölgesinin desteğini alan Balfour Deklerasyonuna 1918’de Amerika, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde desteklerini açıklamışlardır. Bu deklerasyonun amacı ise Filistin topraklarında bir Yahudi Devleti kurulmasıdır. Bu desteklerle birlikte Filistini adres gören Yahudiler kurdukları Haganah, Palmah ve Irgun gibi örgütlerle şirketler üzerinden Filistinlileri mülklerini satmaya zorlamışlardır. Buna rağmen 1945 yılına gelindiğinde Filistin topraklarının % 2’ sine denk gelen bir toprak satışı ancak söz konusu olmuştu. Bu satışların da yarısından fazlası (%52-53) Filistinli olmayan toprak sahiplerinden, %13-14’ü Kiliseler ve Yabancı Şirketlerden satın alınmıştı. Bu oranlar –Filistinliler topraklarını sattı! – İfadesinin de bir o kadar acımasız bir hüküm olduğunu da ortaya koymaktadır. 2.Dünya Savaşı’nın ardından da 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti resmen ilan edilmiştir.
NEKBE Büyük Felaket’te tam da bu hadise ile başladı (15 Mayıs 1948) Bu tarihten sonra ABD ve Batının tüm desteğini alan İsrail milyonlarca Filistinliyi zorunlu göçe zorladı, bine yakın mahal yok edildi. Yüzbinlerce insan çoluk çocuk, kadın, yaşlı, hasta demeden katledildi. Filistin toprakları %12-13 lere kadar daraldı ve yine yaklaşık 5 milyon Filistinli Gazze ve Batı Şeria’da oluşturulan adeta açık hapishanelerde yaşamaya mecbur bırakıldı. Öncesini anlattığımız bu hadisenin bugününde de binlerce masum Filistinlinin katledildiğini ve bir milyondan fazla Filistinlinin Gazze’nin güneyine göçe zorlandığını, hastanelerin, ibadethanelerin, okulların ve su kaynaklarının vurulduğunu, enerji, gıda, tıbbi malzeme gibi temel konularda dahil Gazzeye yardımların engellenmesini de üst üste koyduğumuzda herhalde İsrail’in mevcut hükümetinin katliamları meşru göstermeye çalışan eli kanlı bir terör örgütü olduğunun ve buna destek veren ABD başta olmak üzere tüm Batılı hükümetlerin de en az İsrail hükümeti kadar mesul olduğunun hükmünü vermek herhalde hukukun bütünü ile de ters düşmese gerek.
Ulusal Stratejiler Geliştirme Merkezi (USGEM) düzenlediği toplantı ile konuyu bütünüyle, adilane bir şekilde ele alabilmek ve kısa-orta ve uzun vadede gerçekleştirilebilecek uygulanabilir stratejiler üretmek üzerine bir araya geldiği toplantıda bölgenin ve tüm insanlığın refahı için “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” ifadesinin altını doldurmaya çalışmıştır. Toplantıda alınan kararlar aşağıda zikredilmiştir. Bu minvalde; toplantıda alınan kararların tüm ülkemiz ve tüm insanlık adına hayırlı olmasını temenni ediyor ve tüm insanlığı yaşanan vahşete karşı ortak duyguyla hareket etmeye davet ediyoruz."